Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
AV. AHMET KESKİN

Kadın Cinayetleri ve Uyuşturucu: İkiyüzlü Bir Tehdit

Türkiye’de kadına yönelik şiddet, ne yazık ki toplumsal bir gerçeklik olarak hayatlarımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Her geçen gün bir kadının daha katledildiği haberlerini alıyoruz. Cinayetlerin ardında ise genellikle ataerkil kültürün derin kökleri ve erkeklerin kadınlar üzerindeki kontrol kaygıları yatıyor. Bu şiddet biçiminin bazı vakalarda uyuşturucu kullanımıyla bağlantılı olduğuna şahit olsak da asıl mesele, bu cinayetlerin köklerinde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliği.

Uyuşturucu bağımlılığı ve kadın cinayetleri arasındaki ilişkiyi ele alırken bu bağımlılığın neden çoğunlukla erkeklerde görüldüğüne de bakmak gerekiyor. Erkeklere çocukluktan itibaren öğretilen güç, kontrol ve baskın olma beklentisi, duygularını sağlıklı bir şekilde ifade edememelerine neden oluyor. Bu kültürel baskılar altında sıkışan erkekler, çözümü uyuşturucu gibi kaçış yollarında ararken öfke ve şiddet eğilimleri daha da artıyor.

Bu noktada şu soruyu sormak önemli: Madde bağımlılığı kadınlarda da görülmesine rağmen, neden kadınlar şiddete daha az başvuruyor? Cevap, ataerkil toplumun erkeklere biçtiği şiddet ve baskınlık rollerinde gizli. Erkeklerin kendilerini haklı hissettiği bu tahakküm alanı, bağımlılık gibi bir etkenle birleştiğinde, en savunmasız durumda olan kadınları hedef alıyor.

Uyuşturucu kullanımı, erkek şiddetini artıran bir etken olabilir; ancak bu durum asla temel sebep değildir. Kadına yönelik şiddet, esas olarak erkeklerin kendilerini kadınlar üzerinde bir otorite figürü olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Uyuşturucu veya alkol, sadece bu otoritenin şiddetle ifade edilmesini kolaylaştıran bir araç olarak işlev görüyor. Failin uyuşturucu etkisi altında olması, şiddeti meşrulaştıran bir bahane olamaz; erkekler, bu şiddeti normalleştiren kültürel kodlarla hareket ediyorlar.

Kadın cinayetlerinin çoğu, boşanma aşamasındaki veya boşanmış eşler ya da eski sevgililer tarafından işleniyor. Bu, erkeklerin kadını bir “mülk” gibi gördüğünü ve kadının kendi hayatıyla ilgili kararlar alma hakkına dahi tahammül edemediğini gösteriyor. Kadınlar, kendi bedenleri ve yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmaya çalıştıklarında, erkekler tarafından “cezalandırılıyor.” Uyuşturucu kullanımı, bu cezalandırma sürecini hızlandıran, körükleyen bir faktör olabilir; ancak temel sorun ataerkil düşünce yapısının kendisidir.

Madde bağımlılığı ile mücadele, şiddet eğilimlerini azaltmak için önemli olsa da esasen erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları tahakkümü kıracak toplumsal bir dönüşüme ihtiyacımız var. Uyuşturucu ile mücadele stratejileri yalnızca bağımlılığı olan erkekleri değil, bu erkeklerin şiddet eğilimlerini tetikleyen toplumsal yapıların da sorgulanmasını içermelidir.

Kadınlar, yalnızca bir erkeğin hayatının kontrol edilemez bir parçası değil; kendi yaşamlarının ve bedenlerinin tam anlamıyla sahibi olmalı. Bu eşitlik sağlanmadığı sürece, uyuşturucu gibi etmenler bu sorunları sadece geçici olarak tetikleyen unsurlar olarak kalmaya devam edecek.

Çözüm, kadın cinayetlerinin sebebi uyuşturucuymuş gibi davranmakta değil. Bu, ikiyüzlü bir tehditten başka bir şey değil. Uyuşturucu olmasa namus diyecekler; namus demeseler, “ya benimsin ya kara toprağın” diyecekler. Erkek, erkek oldukça tahakküm kurmak için bir bahane bulacak. Çözüm, erkeklikten kurtulmakta.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER