Son yıllarda Türkiye’deki üniversitelerde ve gençler arasında toplumsal hareketlerin sönümlendiği tespitini rahatlıkla yapabiliriz. Toplumun tamamına yakını bireysel hedefler ve kariyer planları doğrultusunda hareket etmeye başlamış durumda. Gençlerin birçoğu artık siyaseti bir toplumsal değişim aracı değil, bireysel başarıya ulaşma platformu olarak görüyor. Bu değişim, toplumda siyasete olan bakışın derin bir dönüşüm geçirdiğine işaret ediyor.
Bireysel hedeflerin ön plana çıktığı bu yeni siyaset anlayışında, toplumsal fayda geri plana itilirken, kişisel çıkarlar öne çıkıyor. “Milletvekili olmak istiyorum”, “Belediye başkanı olmak istiyorum” gibi cümleler, toplumsal fayda odaklı hedeflerden çok, bireysel statü ve güç elde etme isteğini yansıtıyor. Siyaset, artık bir meslek ve kariyer yolu olarak görülüyor ve bu durum, toplumu birleştiren değil, bölünmelere ve çıkar çatışmalarına yol açan bir süreci beraberinde getiriyor.
Siyasetin bu yeni dinamiği, uzun vadede toplumsal uzlaşıya büyük zarar verebilir. Bireysel hedeflere dayalı bir siyaset anlayışı, toplumda derin kutuplaşma, eşitsizlik ve adaletsizlik yaratarak, uzlaşıyı zorlaştıran bir zemin oluşturur.
Bireylerin siyasete sadece kişisel kazançlarını artırmak amacıyla girmesi, kaynakların adaletsiz dağılımına ve sosyal eşitsizliklerin derinleşmesine neden olur. Bu adaletsizlikler, toplumsal huzursuzluğu körüklerken, ortak bir hedef etrafında birleşmeyi zorlaştırır. Bireysel çıkarların merkeze alındığı bir siyaset anlayışı, aynı zamanda kısa vadeli kazançlara odaklanarak uzun vadeli toplumsal hedefleri göz ardı eder.İnsanların siyasete bakışı giderek bir rekabet ve güç mücadelesi üzerinden şekillenir; bu da uzun vadede toplumsal dayanışmayı zayıflatır.
Uzlaşı, ancak toplumu birleştiren, herkesin ortak faydasını gözeten bir siyaset anlayışıyla mümkündür. Eğer siyaset kişisel kazanç elde etme aracı haline gelirse, bu durumda halk arasında güvensizlik, yabancılaşma ve kutuplaşma kaçınılmaz hale gelir. Toplumun çıkarlarını gözetmeyen bir siyaset, her bireyin sadece kendi çıkarını savunduğu bir ortam yaratarak toplumsal barışı tehdit eder.
Toplumda güçlü bir uzlaşı ve dayanışma kültürü yaratmak için bireysel çıkarların ötesine geçen bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. Bu, siyaseti yalnızca kariyer ve statü kazanma aracı olarak görenler hem kendilerine hem topluma zarar veriyorlar.
Bir an önce toplumsal hareketlerin yeniden canlanması ve siyasetin özüne, yani halk için hizmet etmeye yönelmesi gerekli. Uzun vadeli, sistematik planları olan kolektif yapıların toplum huzuruna çıkma vakti çoktan geldi.
Fakat vaktin gelmesi yetmez. Bu yazıyı okuyanların etrafa farklı bir gözle bakması gerekir.
Etrafınıza bir bakın. İçinde yaşadığımız sistem yüzlerce sorun üretiyor. Bu sorunlar binlerce mağdur ortaya çıkarıyor. Milyonlarca insan üç beş kişilik kan emici bir grup tarafından sömürülüyor. İnsanların örgütlenmeye, hak aramaya ihtiyacı var.
Peki siyasetçiler ne yapıyor? Yirmi kişinin milletvekili seçildiği Bursa’da en az ikibin tane milletvekili olmak isteyen insan var. Bu insanların hiç kimseye bir faydası dokunmuyor. Bu insanlar hiçbir toplumsal sorunla asla alakadar olmuyorlar. Günlerce gecelerce siyasetteki rakiplerini nasıl yollarından çekeceklerini düşünüyorlar.
Çevre mücadeleleri, emek mücadeleleri, kültürel alanın dönüşümü mücadelesi, gençlik hareketleri işin ucundan tutacak kimseyi bulamazken tek hedefleri kendi isimlerinin başına bir sıfat eklemek olan bu tür kişilere itibar etmemek, yarattıkları kültürü reddetmek birinci işimiz olmalı.
Birlik olduğumuzda ve gerçekten ortak toplumsal hedeflere yöneldiğimizde göreceğiz ki; kimin isminin başında hangi sıfatın olduğu hiç önemli değil. Şimdi hedeflerimizi belirleyip harekete geçme zamanı.
YORUMLAR